Masal deyince ilk akla gelen isim La Fontane olur çok kez. Fransız yazarın ise aslında Ezop’tan yararlandığı bilinir. Ezop’un yararlandığı kaynak ise doğu medeniyetidir: Binbir Gece Masalları.
Binbir Gece Masalları Hindistan başta olmak üzere bütün doğu medeniyetlerinin ortak ürünüdür. Özellikle islamiyetten sonra şekillenmiş olduğu söylenebilir. Fakat ne yazıktır ki Binbir Gece Masalları’nın Türkçemize tam bir çevirisi henüz yapılabilmiş değildir. Onat çevirisi vardır, fakat o da Fransızca’dan yapılan kötü bir çeviriden öteye geçememiştir. Fransızcadan çevrilen eser de eksiktir. Bu zamana değin en iyi çeviri Resimli Ay dergisine aittir. Yarısı eski harlerle olmak üzere haftalık 12 kitapçık olarak peyderpey yapılan bu çevirinin tamamı günümüz harflerine aktarılmış şekilde yayınlanmıştır.
Binbir Gece Masalları’nın konusu meşhurdur. İki kardeş hükümdar, karıları tarafından aldatılırlar. Böylece saray haatını boşverip derviş kıyafetiyle dünyayı gezip görmeyi kararlaştırılar. Kadınların aldatmaya olan meyillerini dış dünyada da gören hükümdar kardeşler saraya dönerler. Büyük kardeş Şehriyar artık her gece beraber olduğu kadını sabahına öldürmeye başlar. Bir gün olur ki vezir padişaha sunacak kadın bulamaz. Babasını üzüntülü bulan vezirin büyük kızı padişaha bu gece kendisini sunmasını ister. Padişahla vezirin büyük kızı geceyi geçirirken daha öncesinde anlaşılmış olarak vezirin küçük kızı da ablasını özlemiş olma bahanesiyle hareme gelir. Az sonra sıkıldığını, ablasından kendisine masal anlatmasını söyler. Padişahın izni üzerine vezirin büyük kızı Şehrazat anlatmaya başlar. Masal o kadar sürükleyici ve güzeldir ki padişah dinlerken çok keyif alır. Fakat masal daha bitmeden sabah olmuştur. Şehrazat, eğer öbür sabaha kadar canını affederse masalın geri kalanını da anlatabileceğini padişaha söyler. Padişah da öbür sabaha kadar Şehrazat’ın canını affeder ve günlük işlerini halletmek üzere çıkar. Şehrazat Binbir Gece boyunca masal anlatmaya devam eder ve ülkedeki kadınların canlarını korumuş olur.
Binbir Gece masallarının birbirine bağlanan masal örgüsü, insanda merak uyandırır. Sürükleyicidir. İşte Binbir Gece masallarından esinlenilen bir masal geleneği günümüze kadar gelmiştir.
Fabl türünde yazan La Fontane’ in Masallar kitabını Sebahattin Eyüboğlu Türkçemize kazandırmıştır. Nazım türünde yazılmış olan bu eserin çevirisi harikuladedir. Türkçemizin tüm kabiliyetlerinin sergilendiği bir çeviri olduğu söylenebilir.
La Fontane, masal yazdığı için çok kez tiye alınmıştır. Oysa La Fontane, bir şeyleri çocuklara anlatmak için masalların çok iyi bir araç olduğunu savunur. Buna da örnek vermekten kendini alamaz:
Bir çocuğa, bir yere girmeden önce ordan nasıl çıkacağını düşünmelisin, diye kuru kuru nasihat etmek mi daha etkileyicidir yoksa şu kısacık masalı anlatmak mı;
Bir kurt ormanda gezerken dikkatsizlik sonucu bir kuyuya düşmüş. Öyle etmiş böyle etmiş bir türlü kuyudan çıkmayı becerememiş. Başlamış bağırıp çağırmaya, imdat dilenmiş. Fakat sesini kimsecikler duymamış. Takati ve ümidi bitecekken bir geyik onu fark etmiş. Vakit artık gece olduğu için yarım ay görüntüsü kuyunun içindeki suda yansıma yapıyormuş. Kurt da geyiğe bu yansımayı göstererek, bak geyik kardeş burda büyük bir peynir var. Yarısını ben yedim, doydum. Yarısını da sen ye, demiş. Zavallı geyik bu yalana çabuk kanmış. Hemen atlamış kuyuya. Geyik kuyuya atlayınca bizimkisi atak davranıp geyiğin boynuzlarına tırmanıp kuyudan kurtulmuş. Kötü bir tuzağa düştüğünü anlayan geyik, çaresiz kurda yalvarmış. Kurt yardım etmeye yanaşmadığı gibi küstahça öğüt vermiş: Bir yere girmeden, ordan çıkmayı düşünmelisin. Sen kuyuya girmeden evvel oradan nasıl çıkacağını düşünmedin, deyip uzaklaşmış.
Bir yanıt yazın