Dil ve Kültür birbiri ile ilişkili iki kavramdır. Biri diğerini sürekli etkiler ve değiştirir; Dil, kültür içerisinde oluşur, gelişir ve değişir. Kültür ise dil ile kuşaktan kuşağa aktarılmak suretiyle ancak var olabilir. Bu bağlamda dil bir tarihsel ve toplumsal/kültürel yapı içerisinde tezahür eder. Bu süreçte en çok tesir altında kalan, dilin temel taşı olan, kelimelerdir.
Biz, kelimelerle düşünüyoruz; kelimelerin delâlet ettiği şey, manâyı verir. Manâ ise iletişimin temelidir, özüdür. Kültürün aktarım aracı ise iletişim / dildir. Dolayısıyla kültürü aktarırken kullanılan kelimelerin sağlam bir kültürel ve toplumsal temele haiz olması çok önemlidir.
İşte bu noktada, ( maalesef ) 80-90 yıl önce ortaya çıkan bir zihniyet, belli bir ideoloji çerçevesinde bu doğal yapıyı bozmaya başlamış ve bunda belli bir ölçüde başarılı da olmuştur.
Bu zihniyetin, tarihsel ve toplumsal yapı içerisinde anlam bularak zenginleşen kelimelerimizin karşısına, tabiri caizse, ne idüğü belirsiz kelimeler koymasını ne ile izah edeceğiz? Bu anlayışı nereye koyacağız? Binlerce yıllık bir kültürden gelen kelimelerimiz, bizim atalarımızın doğurup büyüttüğü çocuklarıdır; gelenek ve göreneklerimiz ile terbiye olmuş, yılların getirdiği acılarla olgunlaşıp İslam anlayışı ile kemâle ermiş ata yadigârlarımızdır.
Ata yadigârı olarak, bizlere bir kültürün içerisinde emanet edilmiş kelimelerimizin yerine masa başında, ( birkaç saatte ) birkaç kişinin ürettiği suni kelimeleri önermek/dayatmak, telafisi zaman ve güç alacak bir kültürel yıkıma neden olacaktır.
Bir yanıt yazın